Bu millet yaralarını sarar
Geçtiğimiz hafta ülkemizde on ilimizi etkileyen bir deprem yaşandı. Bu sarsıntı büyük bir alanda hissedilirken yüreği memleket sevdasıyla atan Avrupa Türklerini yani biz ‘‘Gurbetçileri‘‘ derinden sarstı.
Nasıl sarsmasın ki?
Bir yarımız orada. Her nekadar son yıllarda bazı çevreler tarafından pompalanmaya çalışılan gurbetçi hazımsızlığı olmasına rağmen bu gurbetçilerin bir yarıları hep Türkiye’de.
Bir sel olsa, bir deprem olsa, hatta bir darbe girişimi olsa Avrupa Türklüğü ayakta. Deprem haberi yayılır yayılmaz, herkes seferber oldu.
İlk soru ben ne yapabilirim? Idi.
Hemen yardım paketleri TIR lar hazırlandı yola koyuldu. Kıyafet erzak ne varsa yüklendi. Zaman, zaman uygunsuz görüntüleri kayıt etsek de gurbetçiler yüreklerini koydular ortaya.
İlk başdaki şaşkınlık ve koordinesizlik devletimizin organize olup, Başkonsolosluklarda oluşturulan ‘‘Kriz Masası‘‘ sayesinde düzene girdi.
Artık yardımlar ihtiyaca göre hazırlanır oldu ve belirli bir düzene girdi.
Yardımlar devam ediyor.
Turnuvalar, yardım orgaizeleri, hayır çarşıları hepsi deprem bölgesine.
Şimdi gelelim yardımların kahramanlarına. Kınalı elli Anadolu kadını camilerde lahmacun, gözleme açıp satıyor geliri depremzede kardeşlerine gönderiyordu. Castrop Rauxel Ayasofya camisininin böyle bir oganizesine katıldım.
Kadın Kolları başkanı Fatma Peker ablamız, kadınları toplamış harıl, harıl çalışıyorlar. Bir dakika konuşacak fırsat bulup mikrofunu uzaktıp kayıt yapmaya başladım. Bir söz söyledi ve hepimizi yürekten dağladı. ‘‘Evladım lahmacun neki 2 avroluk bir ürün, bizim derdimiz ataşe damla olmak‘‘ işte buydu Anadolu kadınının tavrı.
Ya onların yetiştirdikleri evlatları…
Hani ‘‘Bunlar hep WhatsApp’de chatleşiyor‘‘ dediklerimiz.
Öyle değilmiş.
Anında organize olup paketlemeye ve yüklemeye koştular.
Tüm dünyaya bir daha kanıtladık ki. Bu millet yaralarını kendisi sarar.