’’Ayrılığın Gölgesinde Büyüyen Çocuklar’’
Herkese Merhabalar;
Her çocuğun arzusu, anne ve babasının birlikte olduğunu görmek ve yaşam boyu onlarla aynı ortamı paylaşabilmesidir. Bu, hayatında her şey tam olan ya da tammış gibi gösteren çocuk için de böyledir, yaş kaç olursa olsun konu anne baba ayrılığına gelince gözleri dolan çocuk için de böyle…
Ancak bu söylediğim bazı anne ya da babaların, aile içerisinde mutsuz olduklarında bu duruma çocuk için katlanabileceklerini ve bunun daha iyi olacağı düşüncesini destekler nitelikte değil. Aksine, bakıldığında bir çocuk için anne babasının yanında olup da mutsuz bir ortamda büyümesindense, ayrı bile olsalar onların varlıklarını, sevgilerini, huzuru hissederek büyümesi çok daha sağlıklıdır. Ancak bu dengeyi ne evlilik süresince, ne de ayrılık zamanlarında koruyamayan ailelerde, sadece bireylerin değil, çocukların da zarar gördüğünü söyleyebiliriz. Özellikle de günümüzde psikolojik açıdan birçok boşanma sürecine bakıldığında, çocukların bir tehdit unsuru olarak kullanıldığı, iki taraf arasında mesaj alışverişi aracı olarak görülebildiği, kişiler birbirlerine düşmanca bir tavır içerisindeler ise, çocuğun da buna göre negatif duygu ve düşüncelerle doldurulduğu ya da çocuğa normalde olduğundan fazla hediyeler alındığı örneklerine sık rastlanması mümkün. Neredeyse mümkün olmayan bir şey var ki, o da tüm bunların çocuğu ne kadar olumsuz etkilediği…
Boşanma diyoruz ancak bunu, ayrılık öncesi, ayrılık dönemi ve ayrılık sonrası olarak üçe ayırmamız mümkün.
Boşanma öncesi dönemlerde, eşlerin birbirlerine yabancılaşmasını, tartışmaları, iletişimin yok derece noktasına gelmesini bu gruba dahil edebiliriz. Aslında her ne kadar boşanma öncesi olarak adlandırılsa da, bir çok eşlerin bu noktada duygusal olarak birbirlerinden ayrıldığını söyleyebilmemiz mümkün. Birbirlerinden uzaklaşan bireyler, kendileri ve çevreleriyle de uzaklaşmaya başlarlar. Dolayısıyla çocukların yönelttiği soruların cevapsız kalması, yaşamış oldukları stres nedeniyle çocuklara verilen istemsiz negatif tepkiler, zaman zaman çocukla ilgilenememek vb. durumların oluştuğu bu dönemde, her ne kadar çocuğun anlamadığı ya da onun konu dışında tutulduğu düşünülse de, olay her boyutu ile çocuğa yansımaktadır. Boşanma öncesi dönem bu şekilde devam etse bile, çoğu zaman her iki tarafın boşanma kararına varması kişiler için zor olabilir.
Bunun içindir ki birçok durumda boşanma aşaması hem ebeveynler hem de çocuklar için boşanma öncesinden daha ağır geçmektedir. Kurulu aile düzeninin bozulması ile kişilerde, gelecek kaygısı, yalnızlık, kafa karışıklığı, üzüntü, acı, pişmanlık, depresyon, işkoliklik, intihar girişimleri, çocuğu aşırı koruma ya da tamamen ihmal etme durumları söz konusu olabilir.
Birbirinden ayrı önem taşıyan bu süreçlerin önemine vurgu yapılması gereken dönemlerden bir tanesinin ayrılık sonrası olduğunu söylersem hem ebeveynlere hem de çocuklara haksızlık etmiş sayılmam zannediyorum. Annenin eksikliğinde babanın yeri, babanın eksikliğinde annenin yeri doldurulmaya çalışılır. Ancak gerçek şudur ki, ne annenin yerini baba, ne de babanın yerini anne alabilir. Bunun ne kadar böyle olduğu bilinse de, gerçekliğini kabul etmek ve buna göre davranmak ebeveynleri zorlayan noktalar arasındadır.
Çünkü, çocuğunun anne ya da baba boşluğunu hissetmesini istemeyen ebeveyn, bu boşluğu onun ihtiyaçlarını aşırı bir şekilde karşılayarak doldurmaya çalışır. Kendisinin hiçbir zaman gerçek eksikliğinin anlaşılmadığını düşünen çocukta ise öfke oluşur. Ancak bu öfke, eksik olduğu kişiye karşı değil, eksik hissettirene karşı oluşur ve öyle ki, zaman zaman ebeveynin canını yakmak için, ‘aman kızım/oğlum zararlı, uzak dur’ dediği ne varsa onu yapmaya başladığı bile olur. Bakmayın öyle sadece basit bir ikazmış gibi satırlarda durduğuna, parçalanmış ailelerden gelen çocukların suça karışma oranı, akranlarına göre iki kat daha fazladır.
Anne baba ayrılır, ayrılığın gölgesinde çocuklar kalır… Evet, bir sekilde o gölgede büyürler ama bilirsiniz ki gölgeler hep serin olur. Onun için çocuklara özellikle böyle konularda, yalan söylemeyin ya da hiçbir şey yokmuş gibi davranmayın. Bu hikayenin en masumu onlarken, bir tarafın gidişinden kendilerini sorumlu hissederek suçluluk duygusuna kapılabilirler, diğer tarafı bir daha göremeyeceğine dair düşünceler, korku ve kaygı oluşmasına neden olabilir ve en önemlisi de size karşı güvenleri kırılabilir, ki güven kırılımı demek, aranızdaki iletişimin de kırılma noktası demektir.
Ayrılık sonrasında herkesin kendine has hayatı olacağı aşikardır ancak, bir çocuğun hayatı da yadsınamaz bir gerçektir. Saygı çerçevesinde ilerleyebilmek ve çocuk ile kaliteli vakit geçirebilmek onun için hassasiyet taşır. Çünkü, o dönemlerde hissettikleri tüm duygular, onlara çocukluktan yetişkinliğe eşlik edecek ve hayatlarını derinden etkileyecek güce sahiptir.
Sağlıcakla kalın,
Psikolog Kübra Keçeci