banner
  1. Haberler
  2. Gündem
  3. ‘Ertelenen Hayatlar’

‘Ertelenen Hayatlar’

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
banner

‘Ertelenen Hayatlar’

Herkese Merhabalar,

Bu ayki yazımda yine insana dair bir konuyu ele almak istiyorum, yani insanın günlük yaşamın içerisinde oradan oraya koşturup dururken akıp giden zamanın insana dair etkisini…

Zaman demişken de, geçenlerde rastgeldiğim bir kısa hikayeden bahsederek devam etmek istiyorum satırlarıma; Hindistanlı bir sultan vezirinden, hüzünlüyken okuduğunda mutlu olacağı, mutluyken okuduğunda da hüzünleneceği bir cümle nakşetmesini ister. Vezir de onun için şu cümleyi söyler: ‘’Bu vakit geçip gidecek’’.

Bu kısa hikayeyle değinmek istediğim nokta, vaktin mutlulukla olan ilişkisinden çok, insanla olan ilişkisi. Çünkü insan, tüm koşuşturmalarının içerisinde farkedebiliyorsa kendisini ve kendisine dair gerçekliği, mutlu olur zaten. Ve aslında zaman dediğimiz kavram, yelkovanın akrebe vurarak ilerlemesi değildir sadece. Ya da günün ayları kovalayarak değiştirdiği mevsim…

Evet, insan zamanla var olur ama zamanı yönlendirici güce sahip olan kendisidir. Asıl vurgulanması gereken nokta burasıdır işte, insan zamanını ne kadar hükmedebiliyor? Yoksa olması gerekenin aksine, onunla var olurken, onun yönlendirmesine mi kapılıyor dersiniz?

Şimdi her ne kadar biraz karışık gelse bile sorular, aslında vereceğiniz cevaplar hepimize tanıdık. Yani, insan hem zamanla var olur hem de günlük yaşamda onun yönlendirmesine kapılıp gider. Ve bu akışta farkedemez kendisini ve kendisine dair ne varsa…

İşte bu yazıyı kaleme alma amacım, bu farkedilmeyi biraz da olsa katkıda bulunarak arttırmayı sağlamak.

Şöyle bir durup bakıldığında, o kadar koşuşuturuluyor ki günlük yaşam içerisinde. Her şey acele acele. Tıpkı bir yere gezmeye gidildiğinde fotoğraf çekmekten, manzaraya kaldırıp başını bakamamak kadar tadını alamamaktan bahsediyorum anın ve hayatın.

Hep bir; ‘sonra bakarım’, ‘sonra giderim’, ‘sonra yaparım’lar… İnsanın günlük rutin içerisinde her şeye koşuşturması ama sıra kendisine geldiğinde hep sonraya, sona kalmasından bahsediyorum. İşleri değil, en çok ve en kolay kendini ertelemesinden bahsediyorum. Halbuki en başa konulması gereken ilk insanın kendisidir. Çünkü, bakmayın ‘günlük’ koşuşturma olarak sözünü ediyorum ama asıl değinilmesi ve fark edilmesi gereken noktadır, saatlerin günlere, günlerin ise aylara dönüşürken ömrün akıp gitmesi. Ve hep ‘sonra’ya atılan, ertelenen insanın bu hayatta kendisine dair hiçbir şey yapamadan ‘son’a gelmesi…

Ve işte bundan dolayı, hayatta kendinizi ertelemeyin. Ertelemeyin ki, bu hayattan avucunuzda kocaman keşke’lerle ayrılmak yerine, iyi ki’ler le ayrılın. Demek istediğim şey, kesinlikle acele gidilmiş bir tatil, koşuşturmayla yapılmış herhangi bir iş veya sizi kendinizden koparan herhangi bir mesele değil. Zamanın, hayatın tadını çıkararak yaşayabilmek. İçtiği çay dahi olsa insanın, keyfine vararak içebilmesi, kendisine zaman ayırarak. Ya da koşuşturmak dedim ya mesela, kendinize iyi gelen ve iyi hissettiren bir şey için koşuşturuyorsanız, koşarken/ yürürken attığınız her adımın yüzünüzde gülümseme oluştururarak atabilmeniz…

Bunlar çok uzak değil insan hayatına. Sadece gerekli olan şey küçücük bir farkediş ile başlayan kendine geliş. İnsanın, zaman içinde yoğrulup dururken zamana uyanışı… Neyi sevmiyorsanız, ne mutsuz ediyorsa hepsini tek tek bırakın bu hayatta. Korkularınızı özgür bırakın mesela. Nefes aldığınız her an’ı iyi değerlendirin ki, ne dost zamanı kendinize düşman edin, ne de siz ona düşman olun…

Sağlıcakla kalın,

Psikolog Kübra Keçeci

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
‘Ertelenen Hayatlar’
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin
Bildirimleri aç OK Kapat