Acının ve İyileşmenin Farkındalığı
Bir gün bir danışanım bana geldi. 15 yıldır evliydi, evlendikten sonra çocuğunu kucağına almış ve birçok şeyden vazgeçmişti. Lükse olan tutkusundan, alıştığı iş hayatından ve önceki yaşam tarzından ayrılmıştı. Tüm bu değişimlerin onu derin bir çaresizliğe sürüklediğini anlattı. Yaşadığı acı büyük ve alışılmadıktı. Ancak zamanla bu acının bir farkındalık taşıdığını fark etti. Eskiden tanıdığı hayatına karşı korku duyuyordu ama aynı zamanda bu acı sayesinde büyüdüğünü ve öğrendiğini de biliyordu.
Bu hikâye, duygusal ve fiziksel bağlarımızın alışkanlıklarımızda ne kadar derin kök saldığını gösteriyor. Yıllar boyunca belli bir sevgi ve yakınlığı deneyimlediğimizde, bu durum hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelir. Birdenbire bu bağdan mahrum kalmak, yönümüzü kaybetmemize ve acıya sürüklenmemize neden olabilir. Ancak yasımızın ve acımızın farkındalığını yaşarken, iyileşmenin farkında olmayı da unutmamalıyız.
Acının ve İyileşmenin Anlamı
Acı, hem fiziksel hem de duygusal olarak ortaya çıkabilen evrensel bir insan deneyimidir. Bizi yaralanmalar veya dengesizlikler konusunda uyaran bir alarm mekanizmasıdır. Acının ruh sağlığımız üzerinde derin etkileri olabilir; ancak aynı zamanda dönüşüm için büyük bir potansiyel taşır. Psikolojide acı, kişisel büyümeyi sağlayan bir süreç olarak görülür. Viktor Frankl (1946), acıya anlam yüklemenin onu daha katlanılabilir hale getirdiğini belirtmiştir.
Öte yandan iyileşme, acıyı işlediğimiz, uyum sağladığımız ve yeniden dengemizi bulduğumuz süreçtir. Sadece fiziksel iyileşmeyi değil, duygusal ve zihinsel onarımı da içerir. Bilimsel araştırmalar, dayanıklılığın (resilience) kayıplar ve değişimlerle başa çıkmada kilit bir rol oynadığını göstermektedir (Bonanno ve ark., 2004). Ayrıca beyin plastisitesi üzerine yapılan çalışmalar (Doidge, 2007), beynimizin yeni koşullara uyum sağlama ve duygusal yaraları iyileştirme kapasitesine sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Duygusal Bağlanma Alışkanlığı
Bir şeyi kaybettiğimizde—bu bir ilişki, bir yaşam tarzı ya da alıştığımız bir rutin olabilir—onu bilinçsizce ararız. Kaybımızı hem duygusal hem de fiziksel olarak hissederiz. Dokunuşu, yakınlığı ya da günlük sohbetleri aramak doğaldır. Ancak bu arayış, durumu bilinçli bir şekilde değerlendirmemizi ve iyileşmeye yönelmemizi geciktirebilir.
Acı bazen öyle derin olur ki, kişi kendini bile tanıyamaz hale gelir. Uyum sağlamak ve yeni bir denge kurmak zaman alır. Bu süreçte bireyin kendine karşı şefkatli olması, duygularını bastırmak yerine kabul etmesi önemlidir. Kayıp ve değişimle başa çıkmada sanat, müzik ve yazı gibi yaratıcı ifadelerin iyileştirici gücü büyüktür. Sanat terapisi üzerine yapılan araştırmalar, bireylerin sanat yoluyla duygularını işleyerek travmalarıyla daha sağlıklı başa çıkabildiklerini göstermektedir (Malchiodi, 2007).
İyileşme sürecinde sosyal destek de büyük önem taşır. İnsan, doğası gereği sosyal bir varlıktır ve başkalarından gördüğü destek, duygusal yaraların sarılmasında etkili olabilir. Yapılan araştırmalar, güçlü sosyal bağlara sahip bireylerin stres ve travma sonrası toparlanma sürecinde daha başarılı olduğunu ortaya koymaktadır (Cohen & Wills, 1985). Dolayısıyla acı çektiğimizde içine kapanmak yerine, güvendiğimiz insanlarla duygularımızı paylaşmak, iyileşme sürecini hızlandırabilir.
„Tenim küs olmuş tenime
Sen benden gittin gideli
Tenim küs olmuş tenime
Sen benden gittin gideli
Öyle bıkmışım ki kendimden
Kurudum düştüm dalımdan
Öyle bıkmışım ki kendimden
Kurudum düştüm dalımdan.“
Edip Akbayram’ın bu şarkı sözleri, büyük bir kayıptan sonra kişinin kendine bile yabancılaşmasını anlatır. Acı o kadar derindir ki insan, bedenine ve ruhuna bile yabancılaşır. Ancak her acının içinde bir iyileşme potansiyeli de saklıdır. Bazen bu süreci tek başımıza yönetemeyiz; profesyonel destek almak, yeni anlamlar keşfetmek ve değişimi kabul etmek gerekir. Acıyı görmezden gelmek yerine onu anlamak, iyileşmenin ilk adımıdır.
Sonuç olarak, acı ve iyileşme birbirine zıt gibi görünse de aslında iç içe geçmiş kavramlardır. Acının farkındalığını yaşamak, onun iyileşmeye nasıl dönüştüğünü anlamak ve bu süreci bilinçli bir şekilde yönetmek, bireyin ruhsal sağlığı için hayati bir öneme sahiptir. Kendimize şefkat göstererek, destek alarak ve değişime açık olarak iyileşme sürecimizi güçlendirebiliriz.
Edip Akbayram’ı rahmetle anıyorum. Onun eserleri, duygularımıza tercüman olmuş ve bizi iyileştiren bir güç haline gelmiştir. Onun müziği, acının da bir anlam taşıdığını ve iyileşme sürecinin bir parçası olduğunu bize hatırlatıyor.
Sevgiler
Sevilay Şentürk






