Herkese Merhabalar,
Aslında bu yazımı ‘’anlamanın’’ başka bir boyutunu ele alarak yazmak istemiştim.
Ancak bu konunun hangi boyutunu ele almış olursam olayım her seferinde tek bir sonuca çıktığının bilinciyle yazıyorum; kim olursa olsun, hangi mezhepten, hangi dinden, hangi cinsten, hayatında hangi tercihleri yapmış olursa olsun kişiyi anlayabilme sanatı.
Sanat olarak adlandırıyorum, çünkü anlamak, belki kelime olarak tek çırpıda söylenebilen, ama aslında uzun ve naif bir durum.
Ne yalan söyleyeyim bu korona döneminde gerçekten insanlığın hayata dair birşeyler anlayabileceği ve bu anlamanın getirisinin de insan ilişkilerine olumlu yönde yansıyabileceğinin inancındaydım, daha doğrusu umudum bu yönde idi. Ta ki birilerinin evleri işaretlenene, birilerinin halen daha sen şu’cusun bu’cusun ayrımını yapana ve birilerinin ego denen o duygusuna inatla tutunduğunu görene kadar… Bakın bu da ayrı bir boyutu mesela konunun. Hayattan ne anladığımız? Birilerini şu bu diye işaretleyince, etiketleyince, hatta çoğu zaman hiçbir gerçekliği olmayan önyargı ve şemalara dayanarak davranıldığında ‘insan’ olarak ne kazanç sağlanabildiği?
İşte bu davranışlar hangi amaçla sergilenmiş olursa olsun anlamanın eksikliğinin temeline dayanıyor aslında. Şöyle düşünün karşınızdaki kişinin kötü hissedeceğini bile bile söyler miydiniz yine söyleceğinizi? ya da sergiler miydiniz davranışınızı yine de? Büyük ihtimalle şuan birçok kişi içinden hayır diyor. Çünkü kimse kötüyü, daha doğrusu kötü olmayı dile getirip de söyleyemez, yakıştıramaz kendisine. Ta ki kişi, aynı kötü bir durumla karşı karşıya kalana ya da daha derinini yaşanana kadar. Maalesef bazılarımız için böyle, bazı acılar için de böyle; yaşanmadan anlaşılamıyor. Maalesef diyorum, çünkü keşke Dünya’da hiç kimse hiç bir acıyı yaşamak zorunda kalmasa. Ancak ister karma, ister inanç, ister başka birşey olarak adlandırın yaptığınız her hareketin bir karşılığını muhakkak geri verir evren size. Ben hiç çöp atılan yerden çiçek büyüdüğünü görmedim mesela…
Geçenlerde izlediğim bir dizinin repliğinde şöyle diyordu: ‘Dünyayı sevgisiz insanların savaşları mahvetti’ haksız değil bakıldığında, hatta alınıp belki akla kazınabilecek sözlerden. Ancak bana kalırsa, Dünyayı sevgisiz insanlardan çok anlayışsız insanların savaşları mahvetti ve mahvetmeye de devam ediyor. Çünkü sevgisiz insan hayatında bir sevgi bilenle karşılaştığında, karşılaşmış olduğu sevgi zaten onda eksik olandır, bir noktadan sonra sevginin mahoş tadıyla onu yumuşatır.
Anlamayı bilmeyen insana, anlamanın manasını anlatmak zordur. O sadece eylem insanıdır; o konuşur biter, o bir davranışı sergiler ve biter. Zorluğu aslında sadece eylem insanı olmasında değil, empati kuramamasındadır. Bu tıpkı doğuştan gözleri görmeyen bir insana yeşil rengi sormanız gibidir. Yada sağır birine klasik müziğin kulağa nasıl geldiğini sormak gibi…
E hocam şimdi bunların ne alakası var anlamak ile? Anladığınız ve empati yaptığınız her canlıya değil zarar vermek, düşüncesi bile ihtimal dahilinde olamaz hayatınızda. İstenildiğinde başkalarının çerçevesinden bakmak inanın bana zor değil. Bir durumu anlamak için illaki yaşamanız gerekmiyor. Her şeyden önce, hayatta hiç kimsenin ne yaşadığını, hangi ağır yükleri omuzladığını, geçmişinde ya da şimdide neler ile bouştuğunu bilemezsiniz. Ya da gösterdiğiniz davranışlarla insanları nasıl zor bir duruma soktuğunuzu bilemezsiniz. Hepimizin bu hayatta ait olduğu büyük/küçük grup/lar var ve bunların olması çok da normal. Bu toplum normlarınız tarafından kabul edilmiş bir grup da olabilir, olmayadabilir. Ancak bu, sırf sizin ait olmadığınız grup, kişi, mezhep, din ya da her ne ise, onu etiketleme, dışlama, yakma, yıkma, işaretleme hakkını vermez. Sergilenen hiçbir davranışın nedeni onu kötü hissettirme, hiçbir suçu olmadığı halde, ona sanki bir suçlu gibi davranma hakkını da vermez. Eğer gerçekten sözümona içinizdeki adalat ya da birşeyleri birşeylere yakıştırma, uydurma uğruna birilerini işaretleyecekseniz, o halde insanlıktan nasibini almamış herkesi işaretlemeniz gerekir. Aksi takdirde her ne kadar fiili bir işaretleyen olsanız da, insanların gözünde işaretlenen siz olursunuz. Hiç kimse birbirini sevmek zorunda değil ancak herkes inançlara, tercihlere, yaşantıya saygı duymak zorunda. Aksi takdirde sergilenen her çirkin davranış sadece 21. yüzyıla değil, hangi yüzyıl olursa olsun ne insanlığa ne de çağın dönemine yakışır kalacaktır.
#yalovaanısına
Sağlıcakla kalın,
Kübra Keçeci