Son zamanlarda Almanya’da olup biteni anlamak mümkün değil. 1981 yılından bugüne kadar yaşadığım bu ülkede yabancı düşmanlığına çok az rastladım. Gittiğim ilkokulun ardından lise ve işletme fakültesi derken öğrencilik hayatımda sadece bir kez karşılaştığım yabancı düşmanlığı adeta bir tokat gibi hissettirmişti kendini.
Lise son sınıfa gidiyordum, dersimiz Hitler dönemi Almanya’ydı. Sert simalı müdür yardımcısı bayan, örnekler vererek dersi anlatıyordu ki küçük bir espri ekledi anlatımına. Sınıf halinde gülüştük. O sırada gözleri bana takılan eğitmen, neden güldüğümü sordu. Ben de anlattığını komik bulduğumu ve herkes gülünce benim de güldüğümü izah ettim. Öğretmen demeye dilimin varmadığı bu bayan tüm küstahlığını toplayıp bana, “Sen gülemezsin, çünkü senin ülkende siz de ırkçılık yapıyorsunuz hem de bizden çok daha beterini.” deyince sinirden nutkum tutulmuştu. Karşımda saygı duymam gereken bir eğitmen vardı ve ben o anda ona içimden geldiği gibi cevap veremiyordum. Dolmuş gözlerle ve titreyen ses tonumla sadece ayağa kalkıp “Sizin dersinizi daha fazla dinlemeyeceğim.” dedikten sonra koşar adımlarla okul bahçesine çıktığımı hatırlıyorum. Nasıl olurdu? Ben kendimi onlardan biri gibi sayarken bir öğretmen nasıl ayrımcılık yapıyordu. Aslında en onur kırıcı tarafı da, sınıfımdaki diğer Türk arkadaşımın benimle birlikte dersi terk etmeyişiydi. Birimize yapılan ırkçı bir saldırı hepimize yapılmış sayılmalıydı! 8-9 dakika sonra teneffüs zili çalmış ve arkadaşlarım yanıma gelmişti. Arkamdan hala konunun tartışmasının yapıldığını ve Türkler’ in son derece yanlış anlatıldığını öğrendim. Önce sınıf öğretmenine sonra okul müdürüne olayı anlattıktan sonra eve gittim. O hafta o öğretmenin derslerine girmedim.
Hafta sonu ağabeylerim olayı öğrendi ve pazartesi benimle okula gelip müdürle görüştüler. Hiç unutamayacağım cümle büyük ağabeyimin dudaklarından şöyle dökülüyordu: “Kardeşim evde bize sizin Türkler’ i iyi tanımadığınızı anlattı. İsterseniz biz, sizi ve söz konusu öğretmeni Türkiye’ ye gönderelim ve misafir edelim de bizleri biraz tanıyın.” Dünyalar benim olmuştu ve o an orada Türk olmanın haklı gururunu yaşıyordum. Müdür on kez özür diledi, ne fayda ağabeyim kararlı, “O öğretmen derste herkesin içinde kardeşimden özür dileyecek.” diye tutturmuştu. “Aksi halde sizleri Eğitim Bakanlığına bildireceğiz.” diyerek konuşmayı sonlandırdı. Akabinde ilk tarih dersinde kadın öğretmen tüm sınıfın ve müdürün eşliğinde benden özür diledi.
Ne o günden önce ne de o günden sonra hiç bir zaman ve hiç bir yerde yabancıların Türkler hakkında kötü konuşmasına izin vermedim, vermem de. Fakat… öyle insanlar var ki, yabancılarla bir olup kendi milletini kötülemekte sınır tanımıyorlar. Yapmayın ne olur! Biz ayrılmaz bir bütünüz. Ne kadar Alman vatandaşlığına geçsek de bizim damarlarımızda asil Türk kanı dolaşır. Haince yapılan saldırılar neticesinde mi biz ancak bir araya gelebiliyoruz? Bu arada sanırım onu da pek yapamıyoruz.
Gün birlik günü! Bu ülkenin koskoca Başbakanı bile toplumumuzda ırkçılık var diyorsa durum vahimdir. Almanya’ nın tarihine böylesi kara günü yazdıran adama ruh hastası teşhisini yakıştırıp olayı şahsi bir saldırı olarak nitelemek son derece yanlıştır ve haksızlıktır. Bizler burada doğduk, burada okuduk, burada çalışıyor ve yaşıyoruz. Biz artık yabancı değiliz, hastalıklı beyinler bunu artık kabul etse iyi olur. Biz Türkler’ in tek yapacağı eylem birbirine destek olmak ve beraberce hareket etmek. Aslında bizler öldürüldükçe çoğalıyor ve güçleniyoruz.
Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın! Bu kadar net!