İlişkilerde aldatılıyor muyuz yoksa aldanıyor muyuz?
Bilenler bilir, özellikle çocukluk dönemlerinden hatırlanan ve sıkça oynanılan bir oyun vardı arkadaş grupları arasında. Herkes dairesel biçimde oturur ve ortada bir şişe çevirilip sorular sorulurdu, doğruluk mu cesaret mi? diye. O zamanlar basit gelirdi tabi bu oyun, çocuksun çünkü ne kadar hayatında yalan ve yalana dair bir şey olabilir ki? Ya da cesaret; gerçekleştirecek olduğun bir hareket ne kadar cesur olabilirdi ki?
Bu oyun ile ilişkilerin bağlantısı ise, aslında ilişkilerin her anında bu iki sorunun yaşanması ama ne kişinin kendisine ne de karşısındakine sormaka olduğudur. İlginçtir ya, çoğu zaman sorulduğunda herkesin verecek olduğu cevap da, doğruluk olur. Çünkü doğruluk, daha doğrusu doğruluğun altında saklanan yalanları söylemek her zaman daha basit gelmiştir insanlara. Çünkü söz, sadece kelimelerden ibaret, uçup gidecek, değersiz bir şey olarak görülmüştür.
Doğruluğa bakış açısı böyleyken ve haliyle terk edilmişken, ilginçtir günümüzde birçok ilişkiye baktığımda, doğruluğun aksine cesaretin yaşandığını gözlemliyorum.
Ancak sormaya kalksanız cevap tabiki doğruluk olur; aksi iddia bile edilemez. Edilemez de, doğruluğun olmadığı yerde cesaretin ne önemi kalır dersiniz? Hiç bir önemi kalmaz. Çünkü söz ve davranış birbirini tamamlayan bir bütündür. Psikoloji her zaman dikkati alınması gereken şeylerden birinin davranışlar olduğunun altını çizer. Ancak burada kastedilen hatalı ya da yanlış cesaret sonucu sergilenmiş davranışlar değildir. Yanlış cesaret, doğruluğun tercih edilmediği yerde gösterilen davranış ve sözdür, ki aldatmalar buna en güzel verilebilecek örnektir diye düşünüyorum. Böyle kişilerin tehlikesi ise, kişiyi inandırmış olması ve en sonunda karşılaşılan tablonun hayal kırıklığı ve hüsran olmasıdır.
Bu hüsranın arkasından toparlanıp toparlanamamak ayrı bir konu tabi ki, insan unutmak isteyince her şeyi unutur. Çünkü zaman yaşanan ve yaşatılan her şeyi siler süpürür. Süpürür de sorulacak soru, neden bu süreci zamana bırakıp uzatasınız ve neden doğruyu tercih ederek cesaret gösterecek birini tercih etmek yerine, doğrunun altına onlarca yalan sığdırmış ve küçük cesaret numaralarıyla sizin zamanınızı, güveninizi, gülüşünüzü, yaşam enerjinizi alacak birine zaman harcayasınız?
Hep söylerim, insan değerli bir varlıktır ve kadın ya da erkek hiç farketmez herkesin doğru ve gerçek bir ilişkiyi yaşamaya hakkı vardır. Doğru ya da yalana sığdırılmış cesaretin elbet bir gün sonu gelir ve tüm gerçekler ortaya çıkar muhakkak ancak çıktığında canınızın yanmaması için ilişkilerinizde koşulsuz teslim olmak yerine, sorgulamayı seçin. İlişkilerde her bireyin gerçeği yaşama hakkı vardır ve bu hakkı elinizden bile isteye kimseye aldırmayın. Sözlerimi Virginia Woolf’un kitabından alıntı ile sona erdirmek istiyorum, o kadar güzel anlatmış ki gerçekliği; ‘’Pek değişken, pek güvenilmez bir şey gibi görünür. Kâh tozlu bir yolda, kâh sokaktaki bir gazete parçasında, kâh gün ışığında bir nergiste bulunur. Bir odadaki bir grup insanı aydınlatır ve gündelik bir deyişi onaylar. Yıldızların altında eve yürürken insanı büyüler ve sessiz dünyayı konuşma dünyasından daha gerçek kılar. ve yine Piccadilly’in curcunasında bir omnibuste ortaya çıkar. Bazen de doğasını sezemeyeceğimiz kadar bizden uzak şekillerde yaşıyor gibidir. Ama dokunduğu herşeyi sabitleştirir ve daimi kılar. Günün derisi sökülüp atıldığında geriye kalandır bu, geçmiş zamandan, aşklarımızdan ve nefretlerimizden kalandır.’’
Her zaman doğruyu tercih edip, gerçeği bize aktaracak insanlarla karşılaşamayabiliriz. Özellikle daha özel duygular söz konusu olduğunda, karşınızdaki kişinin ne kadar gerçek olmayanı yaşattığı bilinse de, kalp ısrarla hep ona inanmayı tercih eder. O yüzden herkes için dileğim her zaman doğruyu görüp, gerçeği ayırt edebileceği durumda olabilmesidir.
Sağlıcakla kalın,
Kübra Keçeci