Öncelikle 30 Ekim Cuma günü İzmir’de yaşanan deprem sonucu hayatını kaybetmiş kişilere Allah’tan rahmet, ailelerine sabır ve yaralılarımıza şifa diliyorum.
Sizler kadar benim de derinden üzüntü duyduğum bu konuda cümlelerimi toparlamakta zorlanıyorum. Ancak her konuda olduğu gibi bu konuda da sizleri psiko-sosyal boyutlarına değinerek aydınlatmaya çalışacağım.
Çünkü deprem, ülkemizin acı gerçeği…
Başlığımı deprem geçer, izi kalır olarak yazdım, çünkü deprem ve benzeri felaketleri yaşayan kişilerde yaşanılan ağır olayın ve kayıpların etkisiyle bir travma oluşması mümkün. Aslında oluşan bu travma yaşanılan olayın doğal sonucudur. Bu travmatik olay sonucunda kişilerde uyku ve yeme bozuklukları, olayı (kabuslar eşliğinde) tekrar tekrar yaşama, sürekli aynı olayı yaşayacakmış hissinin vermiş olduğu tedirginlik, korku ve bu korkuya bağlı olarak belli başlı ortamlardan kaçınma, suçluluk duygusu, sosyal ilişkilerde zayıflama, çocuklarda ise tüm bunlara ilaveten alt ıslatma, duygusal dejenerasyonlar gelişebilir.
Halk olarak ise, kişinin yaşayacağı bu travmayı tetikleyici davranışlardan kaçınmak gerekiyor. Özellikle sosyal medyada kurtulanların resimlerinin paylaşılması kişide rahatsızlık ve anı hatırlatıcı bir etki yaratarak negatif sonuçlar doğurabilir.
Elbette nefes alıp vermeye devam eden her canlıya seviniyoruz ancak, kurtuldu diye paylaştığınız her resmin, yaşanılan her sevincin arkasında belki de kişiyi bekleyen ağır bir yaşam saklı. Onca enkazın altında günlerce aç ve susuz kalan, annesini, babasını, kardeşlerini, belki tüm ailesini, belki de sağlığını kaybeden birisi gerçekten kurtulmuş hissediyor mudur gerçekten?
Bir canın kurtuluşuna sevinmenin tek tehlikesi tek boyutlu olmasındadır. Bazen olaylara tek taraftan bakmak bizi olayın diğer yönlerini görmekten engeller ve bu engel bizi konu hakkında harekete geçmeyi geciktirir. Halbuki uzak ya da yakın, tanıdık ya da tanımadık yapılabilecek onca şey varken…
Bundan dolayı sizlere vereceğim ilk tavsiye, böyle durumlarda depremin oluşu, can kaybı, yaşayanından da ziyade hemen organize olmak ve yardım yerlerine destekleri ulaştırmak olmalıdır.
Bu noktada önem arz eden diğer konu ise, yardımlaşmadır. Herkesin Dünya üzerinde ayrı görüşleri, inançları, destekledikleri, desteklemedikleri grup/lar var. Yalnız böyle felaket durumlarında savunulan görüşler, ait olunan gruplar geçerliliğini yitirmeli ve hep beraber hareket edilmelidir.
Yardımın tartışması olmaz. Çünkü felaket anlarında kişilerle tartıştığınız her saniye bir başkasının hayatına mal olabilir. Şöyle düşünün, onlarca enkaz altında kalan siz olsaydınız, acılar içerisinde bir yardım eli beklerken, fark eder miydi yardımın kimden geleceği? Etmezdi. İnanın bana onlar içinde fark etmiyor. Bundan dolayı, hem deprem anı hem de daha sonrası için senin grubun benim grubum tartışmalarının yerine olabildiğince hep beraber seri bir şekilde felaket bölgelerine yardım eli uzatılmalıdır.
Depremi yaşamış olan kişilerle gıda ve barınma gibi temel gereksinimlerin karşılandıktan sonra, kuracağınız ilişkide önemli rol oynamaktadır. Özellikle onları konuşmak istedikleri zaman dinlemeniz, olay hakkında konuşmaya zorlamamanız, kendilerini kötü hissettiklerinde yanlarında olmanız, diğer akrabalar ya da insanlarla bir araya getirmeniz, kendisini yetersiz hissetmemesi için ihtiyaçlarını karşılamaya yönlendirmeniz destekleyici olacaktır.
Unutmayın deprem diğer her kötü felaket gibi insan ruhunda derin yaralar açabilecek bir doğa olayıdır. Kişi bu konuda kendisini tek hissediyor ya da yaşamış olduğu travmayı fark edemiyor olabilir. Bu noktada, onları destekleyebilir ve uzman kişiler tarafından profesyonel destek almaya yönlendirebilirsiniz.
Her ne kadar bu yazımda depremi direk yaşamış olanlara ağırlık vermiş olsam da aslında dolaylı olarak depremi yaşayan herkesin de etkisini ruhunda hissetmesi mümkün.
Binalar onarılır, yerine yeni binalar dikilir, çevre toparlanır ama bizim için önemli olan insan ruhundaki çatlakların giderilmesi olmalıdır…
Deprem her ne kadar ülkemizin kaderi olarak adlandırılıyorsa da, bir daha hiçbir ilimizde yaşanmaması dileklerimle.
Sağlıcakla kalın,
Kübra Keçeci
(instagram: kubraakececii)