30 Ekim 2020, bu tarih de diğer deprem tarihleri gibi kazındı beynimize, kalbimize, yüreğimize. İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), İzmir’deki depremde can kaybının 114 olduğunu bildirdi.
Dile kolay 114 can!
Onlarca eve ateş düştü, ocaklar söndü. Bizler yazar çizeriz, yeri gelir üzülürüz, belki gözyaşı bile dökeriz lakin günler geçtikçe bizim acımız hafifler ve gün gelir unuturuz. Hayat bu, ateş her zamanki gibi düştüğü yeri yakıyor, hem sadece yakmak ile de kalmıyor kavurup kül ediyor. Enkaz altından ilk olarak çıkarılan bir baba düşünün. Sadece bir an için kendinizi onun yerine koyun. Bir felaket yaşanmış ve elleri öpülesi AFAD ekibi size ulaşmış ve sizi kurtarmış. Şimdi siz enkazdan çıkarılmayı bekleyen eşinizi ve iki yavrunuzu bekliyorsunuz. Söyleyin Allah aşkına o her aldığınız nefes adeta bir hançer gibi saplanmaz mı yüreğinize? “Keşke beni değil de onları kurtarsaydınız!” diye haykırmak istemez mi insan? Her taş kaldırıldığında yalvaran gözlerle bakmaz mı altına? İşte o baba da her kaldırılan taş parçası ile yakınlaşıyordu eşine ve yavrularına. Anımsadığı kadarıyla eşi, en son çocuk odasında oynayan iki çocuğunun yanına koşmuştu sarsıntıyla birlikte. O ise yığılıp kalmıştı kapının eşiğine. Bir hafta önce geçirdiği iş kazası sebebi ile alınan ayağındaki alçı koşmasına engel olmuştu. Dualar eşliğinde kurtarma ekiplerini izliyor, herkesten ve herşeyden medet umuyordu. Yürütülen tahminlere göre AFAD ekibi de çocuk odasının bulunduğu bölgeye doğru ilerliyordu. 4. kattaki daire de tüm bina gibi yerle bir olmuştu. Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri ve maalesef saatler günleri takip etti. O dağ gibi adam iki günde 20 yıl yaşlanmış gibi çöktü. Kalbinin bir tarafı ümidini artık yitirmiş olsa da diğer tarafı hala dualar eşliğinde ümit ediyor, bir diğer tarafı da bu yıkıma sebep olanlara isyan ediyordu. Haksız mıydı? Hangi kazanç insan hayatından daha önemli olabilirdi ki? Hem onun çocuklarına sözü vardı. Uzun zamandır eşi ve çocuklarının istediği tatil parasını denkleştirmişti neredeyse. Bu sene şöyle ailece güzel bir tatil yapacaklardı Akdeniz’de. Hem gitmişken doğduğu ve büyüdüğü yerleri de gösterecekti gözünden bile sakındığı güzeller güzeli eşine. Tam bunların hayalini kurarken bir çığlıkla irkildi. Yanıbaşında kucağında bir oyuncak bebekle kızının kurtarılmasını bekleyen anne, hayatında alabileceği en acı haberi almıştı. Kızının cansız bedenine ulaşılmıştı. Şimdi bu anneyi teskin edecek tek bir şey söyleyin! Yok, hayatta evlat acısına denk bir acı daha yok! Rabbim hiç kimseyi böyle bir acı ile sınamasın. Hatıralar gözünde canlandıkça, hıçkırıklar boğazına düğümlendi, dönüp komşusuna başın sağolsun bile diyemedi sadece utanarak ne olur benim canlarım sağ kurtulsun diyebildi. Fazla geçmeden aranılan çocuk odasına ulaşıldı. Büyük gardıropun altında kendini çocuklarına siper eden annenin ve kollarının altındaki minik yavrularının da cansız bedenlerine ulaşıldı. AFAD ekibinin amiri üstlenmişti bu kara haberi babamıza vermeyi. Beş metrelik mesafe sanki beş kilometre gibiydi adeta. O yürüdükçe yol uzuyor, kendi hayatı canlanıyordu gözlerinde. Görev sonrası kendisi eve gidecek, eşinin yaptığı yemeği yedikten sonra 7 yaşındaki kızının saçlarını öpüp koklayacakken, bir başka babaya eşinin ve çocuklarının öldüğünü nasıl söyleyecekti? Zaten bir şey söylemesine de gerek kalmadı. Yaklaşan amirin gözünden süzülen yaşları gören baba, her şeyi idrak etmişti. O an 45 yıllık ömrünün bu bina ile birlikte yok olduğunu anlayıp olduğu yere yığıldı. Dünyanın hiçbir mülkü bu babanın acısını dindiremez.
Bu binaların yapımında kim görevini kötüye kullandıysa, kim biraz daha kazanmak uğruna hayatları hiçe saydıysa, kim bütün bunlara göz yumduysa ve kim kontrol etmesi gerektiği yerde görevini yapmadıysa hepsi katil benim gözümde. Yeri geliyor Müslümanlığımızla övünüyoruz biz. Geçin bunları geçin beyler, garajınızda bir spor arabanız daha olsun diye, sizin çocuğunuz yurtdışında okusun diye, Bodrum’da yazlık eviniz olsun diye yok oluyor bazı hayatlar. Şimdi ben kalkıp size hangi vicdanla bunları yapıyorsunuz diyeceğim ama… sizde vicdan olsaydı zaten bunu yapmazdınız! Ama merak etmeyin bu dünyada istiflediğiniz ne kadar günah varsa gün gelir ahirette yakanıza yapışır. Yüce Yaradan’ın adaletinden şüphe edilmez, edilmez de insan olanın yüreği burkuluyor işte. Biz ne kadar 65 saat sonra Elif’in ve 91 saat sonra da Ayda’nın kurtulmasına sevinsek de, yüreğimiz bu kadar şanslı olamayan vatandaşlarımız için matem yeri. Rabbim vatanımızı bu tür felaketlerden uzak tutsun ve lütfen ama lütfen devletimizin sorumlu makamları da vazifelerini hiç taviz vermeden yapsın! Bir insan hayatından daha önemli bir şey olabilir mi?
Depremde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyorum.
Çok üzgünüm…
Nilgün Şahin