Dünya’da tek olanlar, daha doğrusu kendisini tek hissedenler,derin bir boşluk içerisindedirler ve tüm dünyadakilerin de aynı durumda olduğunu düşünürler.
İşin tuhafı, Dünya’da tek olmayan, yalnızlık nedir bilmeyenler de diğer herkesi kalabalık zannederler. Ta ki, tek olanın elinden biri tutup onu kalabalıklaştırana ve yalnız hissetmeyen de yalnızlaşana kadar… Kalabalıktan çıkıp yalnızlaşmanın getireceği mutsuzluk mu? yoksa Yalnızlıktan çıkarılıp hiç tadılmamış mutluluk mu? Düşünüldüğünde her ikisinin de cevabı ağır…
İşte bizim cevap vermeye bile çekindiğimiz ama maalesef bu durumun her ikisini de yaşayan ya da yaşamak zorunda kalan çocuklarımız var… Evet, bu ayki köşe yazımda çok hassas olduğum ve aynı şekilde herkesin de hassasiyet göstermesi gerektiğini düşündüğüm evlat edinme ve koruyucu aile konusunu konuşmak istiyorum sizlerle. Çünkü bazı kişilerin bu konuda tedirginlik yaşadıklarını, bazılarının ise insanın kendi çocuğu gibi olur mu canım? dediğine şahit oluyorum.
Öncelikle şu noktadan başlayalım; Birçoğunuzun tahmin edeceği üzere, bizi biz yapan şey, sadece biyolojik özelliklerimiz değildir. Nefes alıp vermemizin yanında duygularımız, hissettiklerimiz, yaşadıklarımız ve yaşattıklarımızdır da bizi biz yapan şey. İşte koruyucu ailelik konusunda da en hassas noktadır zaten burası; duygular. Bir çocuğun hissettikleri ve hissedecekleri…
Birçoğumuz çok şükür ki aile ortamında büyüdük, yetiştirildik. Ya yetiştirelemeyenlerimiz? Aranızdan anne babası hayatta olmayan bazılarınızın, şu anda nasıl içinin acıdığını tahmin edebiliyorum. Ya bu acıyı hayatınızın her döneminde hissetmek zorunda kalsaydınız? Aileleriniz bu dünyadan göçüp gitmiş olsalar bile ya o sevgiyi, şefkati, yuva sıcaklığını hiç görmemiş olsaydınız? Anne-baba sevgisi eksikliğinin yerini hiçbirşey dolduramaz dünyada. Ne kazanılan maddi güç, ne arkadaş ne de herhangi bir başka bir şey. Bundan dolayı aslında bir çocuğa koruyucu ailelik yapıp sevgi gösterdiğinizde ve sahip çıktığınızda ona dünyayı veriyorsunuz.
Yaşama sevincini, hayata tutunma ve kendi olma fırsatını… Az önce biyolojik yapıdan bahsettim. Bu yazıyı yazma amacımın biri de aslında bu çocuklarda psikolojik yıpranmaya bağlı acı sonuçlarla karşılaşılması. Çocuk esirgeme kurumlarında ve aile ortamında büyümüş çocuklarda yapılan araştırmalarda, çocuk esirgeme kurumlarında büyüyen çocukların, aile ortamında büyüyenlere oranla ölüm oranının daha yüksek olduğu ortaya çıkmış. Nedenini kısaca özetleyecek olursam; çocuklar anne karnından itibaren anne ile bir bağ kurarlar.
Öyle ki annenin yaşadığı stresi, sevinci hissederler. Kurulan bu bağ doğumdan sonra da devam ederek çocuğun sağlıklı gelişimine katkıda bulunur. İşte, doğduktan (kısa süre) sonra bu bağ’ı kuramayan çocukların bağışıklık sistemi dahi zayıflığa uğrar ve birçoğunun sonucunda da çocuk yaşamını yitirir. Şimdi daha iyi anlaşabiliyor değil mi? Biz sadece et’ten kemik’ten bir parça değiliz. Bizi ayakta tutan da sadece onlar değil. Daha ötesi var, daha ötemiz var…
Bundan dolayı, birilerine özellikle de bu bir çocuksa, sevginizi, şefkatinizi göstermekten ve vermekten çekinmeyin. Verilen hiçbir oyuncak, ne bir sarılıştan ne de elini tutup bir çocuğun yüreğine akmaktan daha değerlidir. Güzel kültürümüzün,geleneklerimizin, göreneklerimizin ve dilimizin aktarımına da katkı sağlayacak bu güzel görevden kendinizi mahrum etmeyin.
Çocukları ‘kimsesiz’ bırakmayın…
Sağlıcakla kalın,
Kübra Kececi
@kubraakececii
kcckbr@gmail.com