Birkaç hafta evveldi, Çin’den bir salgın haberi ulaştı. Kuş gribi, domuz gribi gibi yine bir tür grip salgını beklerken Corona yakın zamanda tehlikesini ispatlarcasına binlerce insanı yatağa düşürüp dünya çapında binlercesini de öldürdü. “Beni ciddiye alın!” dercesine gün be gün aramıza sızarak yayıldı. Geldiğimiz bu noktada ise aile fertleri dışında iki kişiden fazla buluşma ve toplanma yasağı getirildi.
Biz ki Türk milleti olarak sevgi ve saygımızı insanlara dokunarak anlatırız çoğu zaman. Öyle başka milletler gibi el ucunu uzatmaktansa can-ı gönülden sarılırız sevdiklerimize. Bir şey anlatırken mutlaka dokunma ihtiyacı hissederiz karşımızdakine. Duygusal insanlarız biz, bize anlatılana göre biz de ağlar ve güleriz karşımızdakiyle. Kimi zaman şirin bir çocuk görürüz ve tüm içtenliğimizle yanaklarını sıkar, çocuğa sıkı sıkı sarılırız.
Şimdilerde dokunmayı bırakın birbirimizden kaçar olduk. Aramızdaki mesafe en az 1,5 metre. Hasbelkader bu vahim hastalığa yakalanır ve yenilirsek dahası da var. O uğruna seve seve canımızı bile vereceğimiz vatanımıza vakumlanmış olarak tek başımıza seyahat edeceğiz. Bu dünyanın kirliliğini burada bırakmak için vücudumuz son kez yıkanamayacak bile. Sevdiklerimiz bize karşı son görevlerini yapamayacak. Cenazemiz mi? Varsa memlekette bir iki sevenimiz onlar ilgilenir elbet, gerisi olmayacak.
Peki ya sevdiklerimize bir şey olursa? Şimdi lütfen yaslanın arkanıza ve hayal edin… o en sevdiğiniz, kimi zaman huysuzluk yapsalar da dünyaya gelme sebebiniz anne ve babalarınız. Düşünün ki sabaha karşı acı acı çalan telefon sesi ile uyanıyorsunuz ve o hiç kabullenemeyeceğiniz haber ulaşıyor telefonun diğer ucundan. “Gel!” diyor o ses “Anneni/Babanı kaybettik gel!” diyor ama gidemeyiz ki. Yasak! Nasıl olacak şimdi? Böyle mi olacaktı? Henüz çok erken değil mi? Bunu böyle planlamamıştık ki? İşte hayatta bazen olaylar planladığımız ya da arzu ettiğimiz gibi gitmez. Rabbim hiçbirimize bunu yaşatmasın. Her evladın hayali, hiç şüphesiz, anne ve babasına karşı son görevini yerine getirmektir.
Çok zor olaylarla sınansak da şu dönem insanlık adına kazanacağımız çok şey var. Kimbilir belki bu sayede her şey normale döndüğünde sevdiklerimize daha çok vakit ayırırız. Otel tatilimizi iki gün azaltıp büyüklerimizle geçireceğimiz zamana ekleriz. Belki aynı sofrayı paylaştığımız büyüklerimizin takma dişlerinin çıkardığı seslere takılmaz, çay sohbeti eşliğinde daha fazla anılarını dinler, hatıralar biriktiririz. Daha çok şükrederiz belki beraber geçirebildiğimiz her an için ve büyüklerimizin hayır dualarını alır, vicdanımızı rahatlatırız bir nebze olsun. Belki kolay kolay kırmayız artık birbirimizi. Eleştirmektense empati yapmayı ve yargılamadan konuşmayı öğreniriz belki. Yardımlaşmanın ne kadar güzel bir duygu olduğunu hatırlar, bu zor günlerde yaşlılarımıza yardım eder ve yüzlerinde gülümseme nedeni oluruz belki de.
Çocuk ailenin aynasıdır, siz kimseniz çocuk onu yansıtır dış dünyaya. Aşılayın bu güzellikleri çocuklarınıza. Arayın örneğin yaşlı komşunuzu, bir isteği olup olmadığını sorun. Alışverişini üstlenin ve bu arada çocuklarınızla görev dağılımı yapın. Akşam güzel bir şey yapmış olmanın huzuru ile tüm olumsuzluklara rağmen mutlu bir gün geçirdiğinizi göreceksiniz. Ufak tefek tamir işlerini halledin evinizde. Balkonunuz ya da bahçeniz varsa mutlaka bir iki çiçek ekin. Çocuklarınıza günlük tutmalarını önerin, zira ileride anlatacakları en büyük olay bu olacak belki de.
Etrafımıza daha duyarlı bakalım, bu zor durum sadece bizim başımızda değil, hepimiz aynı gemideyiz. Kendimizi korurken başkalarını da koruyalım. Alışveriş yaparken bizden sonrakileri de düşünelim ve yardımcı olalım. Kimbilir belki de bu kadar had bilmezlik, bencillik ve kötülük olduğu için bir reset gerekiyordu yaşama! Şimdi bu virüs karşısında hepimiz eşitiz! Hastalarımızı ve yaşlılarımızı koruyalım ve onlara destek olalım! Ellerimizi bol bol yıkadığımız şu günlerde lütfen vicdanlarımızı da yıkayalım. Şu sınandığımız zor günleri bir an evvel atlatıp, şimdilerde değerini daha fazla anladığımız “normal” hayata dönebilmek dileği ile…
Sağlıklı kalın…