banner
  1. Haberler
  2. Manset
  3. “Stadtbild” çerçeveli mi yoksa çerçevesiz mi olsun?

“Stadtbild” çerçeveli mi yoksa çerçevesiz mi olsun?

featured
service
0
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
banner

“Stadtbild” çerçeveli mi yoksa çerçevesiz mi olsun?

“Yalnızca her ülkenin değil, her şehrin ve her mesleğin kendine özgü görgü kuralları vardır.” (Michel de Montaigne)

Alman kamuoyununda birkaç günden beri Başbakan Friedrich Merz’in 14 Ekim 2025 tarihinde Brandenburg ziyaretinde hükümetinin göç poltikasının başarılarını dile getirirken bir yandan „Stadtbild“ açısından halen problemin devam ettiğini ve İçişleri bakanlığı olarak çalışmalara devam edeceklerini ifade etti.

„Stadtbild“ kavramını, özellikle son yıllarda, Almanya’ya göç edenlerle ilişkili kullanması yeni bir tartışmaya neden oldu. Düzenlenen basın toplantısında bir gazetecinin „Stadtbild ile neyi kasettiniz?“ sorusuna karşılık Merz’in verdiği cevap var olan tartışmayı geniş alana taşıdı Merz’in cevabı mealen şöyle oldu: „Çocuklarınız var mıdır bilmiyorum. Şayet varsa ve aralarında kızlarınız bulunuyorsa, benim neyi kastedebileceğimi onlara sorun. Tahmin ediyorum ki çok net ve açık bir cevap alacaksınız. Bu meselede geri alacağım hiçbir şey yoktur. Bilakis, altını tekrar çiziyorum: Bu konuda bir şeyler değiştirmeliyiz. Ve İçişleri Bakanı bir şeyler değiştirmek üzere ve biz bu politikayı devam ettireceğiz.“

Merz’in bu cevabına karşılık Almanya’da doğmuş büyümüş veya çocuk yaşta Almanya’ya göç etmiş tanınan göçmen kökenli kadınların „bir kız evladı olarak“ cümlesi ile başlayan tepkiler yükselmeye başladı.

Şehir sosyolojinin en başat ismi olan Alman sosyolog Georg Simmel veya başka düşünürlerin görüşleri üzerinden mevzuyu derinleştirebilirim lakin daha çok, aslında sıradan olan, ama dile getirilmesinden pek hoşlanılmayan bir konuya dikkat çekmek istiyorum.

„Stadbild“ kavramını Türkçeye „şehir görünümü“, „şehir kimliği“ veya „şehir yüzü“ olarak tercüme etmek mümkündür. Merz’in „Stadtbild“ ile kastettiği durum bir nevi „şehir görünümü“, „şehir kimliğini“ ve „şehir yüzünü“ kapsamaktadır.  Göç ve göçmenlik şehrin sadece sosyoekonomik, sosyokültürel ve sosyopolitik dengelerini değil şehrin doğasını, mimari özelliklerini, yönetim hududunun genişliği vd. alanları da etkisi altına alır.

İnsanların yerleşik düzene, ailevi ve ticari normlara, hukuki yaptırımlara kısaca kurumsallaşan yaşam standardına maruz kalmasıyla şehir ve şehirleşme olgusu tüm bu kazanımların izdüşümü olmuştur. Şehirler içinde barındırdığı yapının özelliklerine göre kategorilere bölünmüştür: Başkentler, iktidar erkin merkezi. Moda şehirler, terzi ve tekstil ağırlıklı yapıların merkezi. Kadim kütüphane-mektep ve akademiye sahip şehirler, bilginin, ilerlemenin ve ilmi çalışmaların merkezi. Kutsal şehirler, dinlerin merkezi. Sermaye şehirleri, ticaret merkezi. Liman şehirleri, kıtalaraşırı zenginliklerin intikal ve dağıtım merkezi vd.

Şehirler bir gücü, bir niteliği, bir kültürü, bir medeniyeti temsil hüviyetine zaman içerisinde eriştiği gibi farklı yaşam kültürlerin cazibe ve çekim merkezleri haline gelmiştir.

Göç alan şehrin sahip olduğu yerel kimlik ile sonradan şehire gelenlerin sahip olduğu kimliklerin zaman içerisinde sentezlenerek kendisine özgü bir şehir kimliği çıkarmıştır. Düşünürler, sanat eserleri, ticari ve sanayi ürünler, moda normu, tarihi olaylar gibi etkenler kimlik inşa etmiş, yüz hatları çizmiş ve görünümü belirlemiştir.

Afetler, savaşlar, ekonomiden tutun siyasi yönetime kadar içeren her türlü krizler insanların toplu halde bir ülkeye, bir şehre göç etmesine neden olmuştur. Bu durumdan gelişmeye başlayan ve 20. asrın en belirgin görünümü olan küresel kent fenomeni bugün neredeyse her ülkede milyonları aşan bir nüfusa ev sahipliği yapmaktadır.  Buna hazırlıklı olan veya doğru yöntemlere başvuran şehir yöneticileri şehrin mevcut statüsünü ileriye taşımışlardır.

Şehrin altyapısını oluşturan kültürel birikiminin verimliliğini kuvvetlendirerek farklı lokalasyonlardan gelen kişi ve topluluklardan elde ettiği zenginlikleri değerlendirebilmişlerdir. Diyebiliriz ki, bunu başarabilen yöneticilerin siyasetteki temel ekseni milli kültürü yapılandırarak muasır medeniyetten yararlanmaktır. Böyle bir sentezin içerisinde hem ulusal hem de uluslararası etkiye erişmiş sanatçılar, siyasetçiler, sporcular, düşünürler, spor kulüpleri, firmalar, moda, bilim, kalkınma ve gelişme aksiyonu kapsamında marka ve ürünler çıkar. Yani prestiji yüksek bir şehir inşa etmiş olursunuz.

Bunu başaramayanlar ise kozmopolitizm adı altında kültürel birikimi politize ederek, hatta ideolojik saiklerden ötürü töhmet altında bırakarak; yığılma, tıkanma ve çürümeye yol açan bir yapılanmanın önü açmışlardır. Bundan mülhem şehirlerde gördüğümüz, şehir kimliğinden şehrin görünümüne kadar menfi gelişmelere tanık olduğumuz meselelerin oluşmasına en çok buna bağlıyorum.

Açıkçası Merz’in dile getirdiği „Stadtbild“ ifadesi yaşadığım şehrin kimliği, yüzü ve görünümü hakkında sahip olduğum endişelerle örtüşmektedir. Bir şehrin kimliği, yüzü ve görünümü olması bakımından aynı zamanda bir çerçevenin de olmasını isterim. Örneğin kendime soruyorum içinde yaşadığım şehir son yıllarda ne kadar sanatçı, düşünür, siyasetçi ve aydın çıkarabilmiştir? İnanın cevaplamakta zorlanıyorum.

Yığılma, tıkanma ve çürüme süreci şehrin içerisinde barınan tüm canlı ve cansız birikimleri eşit ölcüde tüketir. Dolayısıyla Merz ile bu hususta aynı fikirdeyim. Ayrıldığımız nokta Merz’in sonuç olarak şikayet ettiği süreci, neden ve nedenlere değinmeden, salt bir „göç ve göçmenlik“ olgusu üzerinde tutmasıdır.

Bu meselede bir yanılma ve hatta yanılgı söz konusu.

„Stadtbild“ ile ilgili ciddi bir tahayyül ve tasavvur söz konusu ise o zaman göç ve göçmenlerle değil evvela anlayış ve metot üzerinden bir yüzleşme en işlevsel çözüm olacağını düşünüyorum.

 

3
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
“Stadtbild” çerçeveli mi yoksa çerçevesiz mi olsun?
+ - 0

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bizi Takip Edin
Bildirimleri aç OK Kapat