İlişkilerde ve iş hayatindaki güvenin önemi
Güven, bir başkasına zarar görmeyeceğine dair duyulan derin inançtır. Yani, “O bana kötü bir şey yapmaz” diye düşünmektir. Bir nevi teslimiyet ama bilinçli bir teslimiyet… Her şeyi kontrol edemeyeceğimiz bir dünyada, insan güvenerek rahatlar. Sosyolog Niklas Luhmann güveni şöyle tanımlar: “Güven, karmaşık bir dünyayı daha yaşanabilir hale getiren toplumsal bir mekanizmadır.” Gerçekten de öyle… Güven varsa ilişkiler kolaylaşır, işler hızlanır, insanlar huzur bulur. Yoksa şüphe başlar, mesafe girer, soğukluk artar.
Peki ilişkilerde güven nasıl olmalı?
İnsan birini sevdiğini söylediğinde aslında çoğu zaman “Sana güveniyorum” demek ister. Çünkü güvenin olmadığı bir yerde, sevgi kalıcı olamaz, bu demektir ki, güven, sevmenin sessiz şartıdır.
- Örnek (İlişki):
Bir arkadaşım, yıllarca süren bir ilişkide küçük şeylerin büyük güven sorunlarına yol açabileceğini yaşadı. Başlarda her şey güzeldi; açık konuşmalar, destek, sıcaklık… Ama zamanla gizlenen mesajlar, bahaneler ve kaçamak tavırlar güveni zedeledi. Sevgi hâlâ vardı belki ama artık o sevgi güvenin yokluğunda kırılgandı. Sonuç olarak ilişki bitti. Çünkü güven bir kere yıkıldığında sevgi tek başına yeterli olmuyor.
Nietzsche der ki: “Ben sana güveniyorum” demek, senin bana ihanet etmeyeceğini umuyorum demektir.” İşte bu yüzden güven duygusu olmadan aşk da, dostluk da yarım kalır.
Peki iş hayatında güven nasılsın olmalı?
İş yerinde güven, sadece yöneticinin çalışana talimat vermesi değil; aynı zamanda birlikte yola çıkma cesaretidir. Güvenli bir iş ortamı, verimli bir ekip oluşturur. Burda güven başarının sessiz ortağı.
- Örnek (İş):
Bir şirkette çalışırken yöneticimin bana duyduğu güven sayesinde kısa sürede önemli bir proje teslim edildi. Normalde bu proje daha tecrübeli bir çalışana verilebilirdi. Ama bana “Yapabilirsin, arkandayım” dedi. Ben de bu güveni boşa çıkarmamak için elimden gelenin fazlasını yaptım. Sonuç olarak proje başarıyla tamamlandı ve ekip içindeki yerim daha da sağlamlaştı.
Google’ın “Project Aristotle” araştırması da bunu destekliyor: En başarılı ekipler, üyelerinin birbirine güvendiği ekiplerdir.
Lao Tzu’nun dediği gibi: “Birine güven verirsen, o da güvenilir olur.”
Bilimsel açıdan güven
Harvard Üniversitesi ve Zurich Üniversitesi’nin ortak araştırmasında (Kosfeld et al., 2005), oksitosin hormonunun güven davranışını artırdığı gösterilmiştir. Bu da demek oluyor ki güven, sadece sosyal değil; biyolojik olarak da içgüdülerimize işlenmiştir.
- Örnek (İlişki ve İş Hayatından Ortak Perspektif):
Yeni tanıştığınız bir arkadaşınıza ya da yeni işe girdiğiniz bir şirketteki yöneticiye karşı içinizde bir “ısınma” hissedersiniz. Bazı insanlar ilk andan itibaren güven verir, bazıları ise mesafeli ve kapalı davranır. İşte bu ilk izlenimler bile bedenin salgıladığı hormonlar ve daha önceki deneyimlerle ilişkilidir. İlişkilerde bu hormonlar duygusal yakınlığı artırırken, iş hayatında ise ekip bağlarını kuvvetlendirir. Mayer, Davis ve Schoorman’ın güven modeli (1995) bu yapının 3 temel üzerine kurulduğunu söyler:
– Yetkinlik
– İyi niyet
– Dürüstlük
Bunlardan biri eksikse, güven eksik kalır.
Sonuç: Güven, hayatın sessiz temelidir
Güven, su gibidir. Eksikliğini hemen hissedersin ama varlığı sessizdir. İlişkilerde de iş yerinde de hayatın her alanında gereklidir. Kaybedildiğinde geri kazanılması zordur; ama kazanıldığında çok şeyin yolunu açar.
Mevlana şöyle der:
“Güvenme insana; bir gün gelir bakarsın, ya canını yakar ya da yüzünü.” Ama yine de güvenmeye devam etmeliyiz. Çünkü güven olmadan bağ kuramayız, sevilmeyiz, büyüyemeyiz.
Sevgilerimle
Sevilay Şentürk






